A. Giriş
Bir bireyin malvarlığındaki artışların hukuki geçerliliği ve meşruluğu, belirli bir sebebe dayandırılmalıdır. Türk Hukuk Sistemi, malvarlığındaki artışların kaynağına önem vermekte ve bu artışların meşru sebeplere dayanması gerektiğini vurgulamaktadır.
Borcun kaynağı olarak değerlendirilen sebepsiz zenginleşmeden bahsedilebilmesi için; bir tarafın malvarlığında haksız bir artış sağlanırken, diğer tarafın malvarlığında haklı bir azalma meydana gelmesi gerekmektedir. Bu zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun bir illiyet bağının mevcut olması ve zenginleşmenin hukuken haklı bir nedene dayanmaması şarttır. Sebepsiz zenginleşme iddiasında bulunan taraf, bu unsurları ispat etmekle yükümlüdür.
Benzer şekilde, sebepsiz zenginleşme davalarında, zenginleşen tarafın elde ettiği menfaatin iadesi talep edilebilmektedir. Ayrıca, zenginleşmenin haksız bir fiil veya sözleşmeye aykırılık sonucunda meydana gelmesi durumunda, zararın tazmini söz konusu olmaktadır. Hukukun genel ilkeleri çerçevesinde, bir kimsenin haklı bir neden olmaksızın başkasının zararına malvarlığını artırması, hukuk düzenince korunmamaktadır.
Sebepsiz zenginleşme davası ise bu zenginleşmenin meşru olmadığı ve bahse konu zenginleşmeye dayalı olarak diğer bir kişinin ya da kişilerin malvarlığında azalma söz konusu olması halinde açılan bir dava olup Türk Borçlar Kanunu’nun (“Kanun”) 78-82 inci maddeleri arasında düzenlenmiştir. İşbu bilgi bültenimizde ilgili Kanun maddeleri uyarınca sebepsiz zenginleşme davasının ayrıntılarına değinilecektir.
B. Sebepsiz Zenginleşme Davası
Sebepsiz zenginleşme durumunda, kanunun öngördüğü koşulların gerçekleşmesi halinde, zenginleşen ve fakirleşen arasında bir borç ilişkisinin doğması söz konusu olur ve bu durumda sebepsiz zenginleşme davası açılması hukuki olarak haklı bir gerekçeye dayanır. Sebepsiz zenginleşme davasının temel amacı, zenginleşenin malvarlığında haksız olarak meydana gelen artışın iadesidir. Bu bağlamda, sebepsiz zenginleşme davası, borç ilişkisi çerçevesinde fakirleşen tarafından zenginleşene karşı açılan bir dava türüdür. Sebepsiz zenginleşme sonucunda zarara uğrayan taraf (davacı), zenginleşen kişinin (davalı) yerleşim yerindeki Asliye Hukuk Mahkemesi'nde dava açma hakkına sahiptir.
Bu davanın açılabilmesi için, öncelikle zenginleşmenin hukuken haklı bir sebebe dayanmaması, fakirleşmenin ve zenginleşmenin arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Davacı, sebepsiz zenginleşmenin gerçekleştiğini ve malvarlığında bir azalma olduğunu ispat etmekle yükümlüdür. Ayrıca, zenginleşen tarafın elde ettiği menfaatin, yasalara aykırı olarak elde edilmesi durumunda, bu menfaatin geri verilmesi talep edilebilir.
C. Sebepsiz Zenginleşme Davasının Şartları
Sebepsiz Zenginleşme Davasının açılabilmesi için bazı unsurların mevcut olması gerekmektedir:
· Bir kişinin malvarlığında zenginleşme gerçekleşmeli ve bu zenginleşme diğer tarafın aleyhine olmalıdır. İki durum arasında bir illiyet bağı bulunmalı ve bu bağlantı ispatlanabilir olmalıdır.
· Bir malın iktisap edilmesi, hukuka veya ahlaka aykırı bir sonucun oluşması amacıyla gerçekleşmemiş olmalıdır ve bu mal, iktisap edilmek isteyen kişinin malvarlığına geçmiş olmalıdır.
· İktisap edenin malvarlığındaki zenginleşmenin hukuki bir sebebi bulunmamalıdır.
· Zamanaşımına uğramış bir borcun ödenmesinden veya ahlaki bir sorumluluğun yerine getirilmesinden kaynaklanan bir zenginleşme meydana gelmemelidir.
· Sebepsiz zenginleşme dışında başka herhangi bir borç-alacak ilişkisi ile malın geri alınması mümkün olmamalıdır.
D. Sebepsiz Zenginleşme Davasının Tali Niteliği ve Davanın Açılamayacağı Haller
Sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakkı, hak sahibinin geri isteme hakkını öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve her durumda zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğramaktadır. Kanunu'nun 82. maddesi uyarınca, zenginleşme, zenginleşenin bir alacak hakkı kazanması suretiyle gerçekleşmişse, diğer taraf istem hakkı zamanaşımına uğramış olsa bile her zaman bu borcunu ifadan kaçınabilmektedir. Bu durumda, zamanaşımı süresi dolmuş olsa bile, borçlu ifadan imtina edebilmektedir.
Sebepsiz zenginleşme davasında zamanaşımı süreleri, hakkın korunması ve adil yargılanma ilkeleri çerçevesinde büyük önem taşmaktadır. Bu süreler, hukuki güvenliğin sağlanması ve taraflar arasında denge kurulması amacıyla düzenlenmiştir. İki yıllık süre, hak sahibinin geri isteme hakkını öğrendiği tarihten itibaren başlamakta ve bu süre zarfında dava açılmaması halinde hak düşmektedir. On yıllık süre ise, zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten itibaren başlamakta ve bu süre sonunda istem hakkı zamanaşımına uğramaktadır.
Sebepsiz zenginleşme, ne şekilde gerçekleşmiş olursa olsun, zenginleşen taraf, sonuç olarak aleyhine olan tarafa karşı zenginleştiği miktarı iade etme yükümlülüğü altındadır. Uyuşmazlığın niteliğine göre, Kanun'un 82. maddesinde öngörülen 2 veya 10 yıllık zamanaşımı süreleri dikkate alınmaktadır. Ancak, bu sürenin işlemesi için davacının iade talep hakkını öğrenmiş olması gerekmektedir. Bu durumda, zamanaşımı davacının haklarını öğrendiği tarihten itibaren başlamakta ve bu şekilde hak sahibinin korunması amaçlanmaktadır.
Ayrıca, Kanun'un 81. Maddesi göre; "Hukuka veya ahlaka aykırı bir sonuç elde etmek amacıyla verilen şey geri talep edilemez" hükmü sebepsiz zenginleşme davası açılamayacak durumları belirlemiştir. Bu hüküm, hukuka veya ahlaka aykırı amaçlar doğrultusunda yapılan ödemelerin iadesini engellemektedir. Aynı şekilde, zamanaşımına uğramış bir borcun ödenmesinden veya ahlaki bir yükümlülüğün yerine getirilmesinden kaynaklanan zenginleşmeler de geri istenememektedir. Bu düzenleme, hukuk düzeninin, ahlaki ve hukuki normlara aykırı işlemleri koruma altına almasını engellemektedir.
Sebepsiz zenginleşme davaları, bu kapsamda, sadece hukuka uygun ve geçerli sebeplerle yapılan ödemelerin iadesini sağlamaktadır. Hukuka veya ahlaka aykırı bir amacın gerçekleştirilmesi için yapılan ödemeler ise, bu korumanın dışında bırakılarak geri talep edilemez hale getirilmiştir.
E. Sonuç
Sebepsiz zenginleşme davası, tamamen Borçlar Hukuku'nun kapsamında yer alan bir alacak hakkı doğurmaktadır. Bu alacak hakkının ihlal edilmesi durumunda, yaptırımlar bir şahsi dava niteliğindedir. Dolayısıyla, bu davada sebepsiz zenginleşmenin iadesi talep edilirken, taraflar arasındaki hukuki denge korunarak davacı (fakirleşen) ile davalı (zenginleşen) arasındaki önceki durumun geri getirilmesi sağlanmaktadır. Bu dava, başka bir borçtan kaynaklanmasına gerek olmaksızın ortaya çıkan bir borç olduğu için bağımsız bir nitelik taşımaktadır.
Bu çalışmada, sebepsiz zenginleşmenin gerçekleşmesi için gereken koşullar ve nasıl değerlendirildiği ele alınmıştır. Ayrıca, iade borcunun nasıl gerçekleştirilmesi gerektiği ve iadenin kapsamının ne kadar geniş olduğu da incelenmiştir. İade borcunun kapsamı belirlenirken, iade borçlusunun iyiniyetli veya kötü niyetli olup olmadığının değerlendirilmesi önemlidir, çünkü bu durum iade miktarını etkilemektedir.
Zenginleşmenin, objektif olarak başkasına ait mal, menfaat veya hak üzerinden sağlandığının kanıtlanması, iade borcunun doğması için yeterlidir. İade miktarı, bu ilişki oranına göre belirlenmelidir. Eğer zenginleşmede, zenginleşen tarafın becerisi daha etkili ise, iade borcu toplam zenginleşme miktarının yarısından az olmalıdır; ancak zenginleşmede mal daha etkili ise, iade borcu zenginleşme miktarının yarısından fazla olmalıdır. Bu durumda, hakkaniyet ve denkleştirici adalet ilkeleri göz önünde bulundurulmalıdır. Sebepsiz zenginleşme talebi, alacaklının sadece kendi fakirleşmesine dayanmamalıdır; daha geniş bir perspektiften ele alınmalıdır.
Saygılarımızla,
Özhelvacı & Partners.
Comentarios